Subscribe Twitter Facebook

25 Mayıs 2010 Salı

ben bir rüya görmüştüm 2

yer yeşil, gök mavi... karşıdan önce bir duman yükseliyor. sonra bu duman korkunç bir dinazor şeklini alıyor, meydanda birikmiş insanlara doğru koşmaya başlıyor. insanların bir kısmı geriye doğru kaçıyor. bir kısmıysa ileriye, dinazora doğru bağırarak koşuyor. duman dinazor ve ona doğru koşan insanlar çarpıştığında bir patlama oluyor.

etrafı kaplayan sis dağıldığında korkup kaçan insanların öldüğünü görüyoruz. içlerinden bir tanesi bile kurtulmamış. kurtulanların hepsi, dinazora doğru koşan insanlar. onlar da sapasağlam değil. çeşitli mutasyonlara uğramışlar. ben de o sağ kalan insanlardanmışım. henüz ne gibi bir mutasyona maruz kaldığımı çözmüş değilim.

diğer insanlarla birlikte şehre iniyoruz. şehir de mutasyona uğramış. tüm yapılar greko-roman tarzına dönmüş. yunanca "eczane" yazan bir dükkanın önünde duruyoruz. o an farkediyorum ki ben kıvırcık saçlı erkek bir eczacıya dönüşmüşüm. bana birşeyler soruyorlar. onlara dönüp diyorum ki:
-non, je suis une fille.

6 Mayıs 2010 Perşembe

atla abi, gidiyoruz.

bu son derece teknolojik, pratik ve artistik taşıma yöntemini görünce deklanşöre basmadan edemedim.

5 Mayıs 2010 Çarşamba

ben bir rüya görmüştüm.

gecenin karanlığında geniş bir caddede yürüyorum. vahşi batı filmlerindeki gibi ıssız yolda toza bulanmış çalı topakları uçuşuyor. karanlığı patlayan bombalar bozuyor. her an bir tanesinin tepemde bitmesinden korkarak ilerliyorum. şehre ne olduğundan haberim yok. bir yandan korkudan titrerken, diğer yandan ne olmuş hemşerim buraya der gibi etrafa meraklı gözlerle bakıyorum. o sırada yerden bir oda bitiyor, ben de içinde bitiyorum. odanın içinde iki adam...

- abi, diyorum. ne oluyor burada. savaş mı çıktı?
- hemen google'dan bakalım, diyorlar.

bakıyoruz ki, o da ne! şehri uzaylılar istila etmiş. bu manşeti okumamızla birlikte oda yok oluyor, kafamı yukarı bir kaldırıyorum,devasa bir uzay gemisi tüm gökyüzünü kaplamış. öyle ışıklı, alengirli bir kaportası var ki uss-enterprise'ın 2009 versiyonu bu geminin yanında halt etmiş. bu uzay gemisini görmemle dadaaan diye korku sahnesi ses efekti geldikten sonra ben bıdıbıdı eve koşuyorum.

eve vardığımda komşunun oğlu, korku filmlerinde psikopatik bir bakışla amaçsızca dikelen çocuklar gibi kapıda duruyor. komşunun evine giriyorum. komşu kadın ve kocası zil zurna sarhoş olmuş, sonra da uyuyakalmışlar. çocuk bir annesinin bir babasının başına gidiyor, kıyafetlerini çekiştiriyor, ağlıyor, sızlıyor ama nafile, uyanmıyorlar. çocuğun haline içim cız ediyor. derken, babamı fark ediyorum, bir kenarda uyuyan komşu bayanın mücevher kutusunu açmış, hangi küpenin en güzel olduğuna karar vermeye çalışıyor. sonunda hiçbirini beğenmiyor, bırakıyor. o sırada içeri kardeşim giriyor, babam ve kardeşim saçma bir sebepten tartışmaya başlıyorlar. ben dışarıda bir hareketlenme seziyorum, dışarı çıkıyorum. tartışma sesleri dışında hiçbir ses yok. bu arada babam ve kardeşim komşunun evinden tartışarak çıkıyor.

-susun, diyorum. susun, bir şeyler oluyor.

bomba sesleri kesilmiş. etrafı korkunç bir sessizlik kaplamış. sağ kalan ender insanlardan olduğumuzu farkediyorum. yere yatıyoruz ve korkumuzla yüzleşmeyi bekliyoruz.babam ve kardeşim fısıltıyla tekrar tartışmaya başlıyorlar. bir diğerine “senin yüzünden yakalanacağız” gibisinden bir şeyler söylüyor. bir an her şey duruyor. bahçe kapısına bakıyoruz. tişört giymiş, korkunç suratlı, buruş buruş bir uzaylı elinde not defteri ve kalemiyle kapının önünden geçiyor, bir an kurtulduk, gidiyor diyoruz içimizden…. kiiii, zönk diye bize dönüyor.
 
Powered by Blogger widgets